Anonim şirketlerde her pay sahibi, payının şirket sermayesine olan oranına göre kârdan pay alma hakkına sahiptir. Esas sözleşmede aksine bir hüküm yoksa, kâr payı pay sahibinin sermaye payı için şirkete yaptığı ödemelerle orantılı olarak hesap edilir. Diğer bir deyişle kural olarak kâr payında “oransallık” ilkesi esastır.
Kanunda “esas sözleşmede aksine hüküm yoksa” denildiğinden, bazı paylara kanunen alması gerekenden daha fazla kâr payı verileceği kararlaştırılabilir. Bu minvalde kuruluş aşamasında esas sözleşmeye konulacak bir hükümle veya daha sonra yapılacak bir esas sözleşme değişikliği ile bazı payların diğerlerine göre imtiyazlı (avantajlı/üstün) konuma getirilmesi mümkündür.
Belirtmek gerekir ki burada imtiyaz pay sahibine değil paya tanınmaktadır. Kâr payında imtiyazın bir gerçek ya da tüzel kişinin adı belirtilerek tanınması mümkün değildir.
Esas sözleşmeye derç edilmek üzere pay sahipleri sözleşmelerinde kâr payında imtiyaz düzenlenebileceğinden Şirkete yatırım yapmaktaki öncelikli amacı kar payı almak olan ve kanun gereği hak ettiğinden daha fazla kar payı almayı arzu eden yatırımcıların imzalayacakları pay sahipleri sözleşmelerinde mutlaka bu yönde hükümler düzenlemeleri önerilmektedir.
Kâr payında imtiyazın ne şekilde sağlanacağına ilişkin kanunda bir düzenleme mevcut olmayıp uygulamada en sık rastlanan modeller aşağıdaki şekildedir:
a. Kârdan öncelikle yararlanma:
Bu modelde öncelikle imtiyazlı pay sahibine kâr payı ödenmekte; geriye kâr kalırsa imtiyazlı olmayan pay sahipleri de kârdan paylarını alabilmektedirler. İmtiyaz sahibi paylar, kârdan, diğer adi paylara kıyasla daha önce yararlandıklarından bu model “öncelikle/öncelikli yararlanma” şeklinde adlandırılmaktadır.
b. Kârdan daha yüksek oranda pay alma:
Adından da anlaşıldığı üzere bu modelde imtiyazlı pay sahibi diğer paylara oranla kardan daha yüksek oranda pay almaktadır. Kardan daha fazla yararlanma hakkı olarak da anılan bu imtiyaz türünde imtiyazlı paylar, diğer paylara kıyasla, şirket karından daha büyük oranda yararlanma imkanına sahip olurlar.
c. Kârdan birikimli yöntemle yararlanma:
Bu model uyarınca imtiyaz tanınması halinde, imtiyaza sahip pay sahipleri şirketin kâr etmesine rağmen kâr payı dağıtımı yapmadığı dönemlere ait kâr payı haklarını kaybetmezler şirket kâr dağıtımı kararı aldığında, dağıtım yapılmayan dönemlerde alamadıkları kâr paylarını da alma hakkına kavuşurlar. Bu modelin zamanla sınırlandırılması veya süresiz olarak tanınması mümkündür.
Bu modele genellikle yeni kurulan şirketlerde başvurulmaktadır. Zira uzun süre kâr payı dağıtamayacağı anlaşılan bir şirkete yatırımcıların ilgi göstermesi pek olası değilken birikir nitelikte kâr payı ile şirket paylarına talep artırılabilecektir (Karahan, İmtiyazlı Paylar, s. 70.)
d. Kârdan tekrar katılımlı olarak yararlanma:
Bu model uyarınca imtiyazlı pay sahibi önce imtiyazından yararlanarak kar payı alır, daha sonra adi pay sahiplerine yapılacak dağıtıma bir kere daha katılabilir.
Kâr payın imtiyazda en çok kullanılan ve uygulanan modeller bu dördü olmakla birlikte başkaca modellerin öngörülmesi de mümkündür.
Gerek esas sözleşmede gerek esas sözleşmeye esas olmak üzere imzalanan pay sahipleri sözleşmesinde kâr payında imtiyaz ön görülmesi halinde, uygulamada sıkıntı yaşanmaması adına imtiyazın kapsamının, sınırlarının ve şartlarının tereddüde yer bırakmayacak şekilde düzenlenmesi önem arz etmektedir.
Ayrıca belirtmek isteriz ki esas sözleşmede yapılacak düzenlemeler ile bu şekilde imtiyazlı paylar yaratılabileceği gibi belirli kişilere ortaklık kazancından özel çıkarlar sağlanması da mümkündür. Sözleşmeye konulacak bir hüküm ile kuruculara, yönetim kurulu üyelerine ve diğer kimselere ortaklık kazancından pay verilmesi öngörülebilir. Görüldüğü üzere pay sahipleri dışındaki kimselere de ortaklık kârına katılma imkanı yaratılabilir. Bu imkan, esas sözleşmeye yazılacak hükümlerin ifade edildiği TTK m. 339 hükmünün “Kurucularla yönetim kurulu üyelerine ve diğer kimselere şirket kârından sağlanacak menfaatler” lafzındaki f bendine dayanmaktadır.
Son olarak belirtmek gerekir ki Türk Ticaret Kanunu sisteminde anonim şirketlerin her faaliyet dönemi sonunda kâr payı dağıtma zorunlulukları bulunmamaktadır. Halka açık şirketler için ise kâr dağıtımı konusunda özel düzenlemeler mevcuttur. Payları borsada işlem görmeyen şirketlerin kural olarak pay sahiplerine kâr payı dağıtma zorunlulukları vardır. Borsa şirketleri ise kâr dağıtım politikalarına göre hareket ederek pay sahiplerine kâr payı dağıtmayabilirler.
Ek olarak ifade etmek isteriz ki kâr payının dağıtımında uygulamada çeşitli sözleşmeler ile üçüncü kişilere de birtakım haklar verildiği görülmektedir. Örneğin şirket ve/veya hissedarın şirket çalışanları ile yaptıkları mali hakların devri sözleşmeleri gibi sözleşmeler ile kar payı alma haklarının tamamını veya bir kısmını çalışanlara tanıması söz konusu olmaktadır. Yazılı sözleşmeler ile yapılan ve temlik niteliğindeki bu düzenlemeler sonucunda, şirket ilgili kar payı ödemesini pay sahibine değil temlik alana yapacaktır.
* Dr. Öğr. Üyesi Hakan BİLGEÇ’in Türk Hukukunda Anonim Şirketlerde Kar Payında İmtiyaz aslı eserinden faydalanılmıştır.